y

Cuma, Ocak 09, 2009

OBAMA KİMDİR?? (SADECE ÖZGEÇMİŞ - YORUM İÇERMİYOR)

Hawaii Üniversitesi'nde tanışıp evlenen anne ve babası, Obama 2 yaşındayken boşandı.

Harvard Üniversitesi'nde burslu okuyan baba, daha sonra Kenya'ya döndü ve hükümet için çalıştı.

Obama 6 yaşındayken, annesi bu kez bir Endonezyalıyla evlendi, aile Cakarta'ya taşındı.

Endonezya'da yaşadığı 4 yıl boyunca laik ve Hıristiyan okullarına giden Obama, daha sonra büyükanne ve büyükbabasıyla yaşayacağı Hawaii'ye döndü ve eğitimine burada devam etti.

New York'taki Columbia Üniversitesi'nde Siyasal Bilimler okuyan Obama, 1988'de Harvard Hukuk Fakültesi'ne girdi, buradaki öğrenciliği sırasında "Harvard Law Review" dergisinin ilk Afrika kökenli Amerikalı yöneticisi oldu.

Siyasi yaşamı

1996-2004 yılları arasında Illinois eyalet senatörü olan Obama, 2004 yılında da ABD Senatosu'na seçildi.

Bu zaferinin ardından medyanın ilgisini çeken Obama, Washington'un en gözde isimlerinden biri haline geldi. Obama'nın iki kitabı, çok satanlar listesine girdi.

Barack Obama, 2007 başında başkan aday adayı olduğunu ilan etmesiyle birlikte, diğer aday adayı, eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın eşi Hillary Rodham Clinton ile uzun süreli bir mücadeleye girişti ve zaferini ilan etti.

New York Senatörü Hillary Clinton da, Demokrat Parti kurultayında adını yazdırarak, başkan adaylığı konumuna yaklaşan ilk kadın olarak Amerikan tarihine geçti.

Obama, kampanyasının başında "Washington'daki liderlerimizin, sorunlara pratik ve sağduyulu çözümler bulmak için bir arada çalışmaktan aciz olduğu görülüyor" diyerek, kendisinin bunu düzeltmeyi amaçlayacağını açıkladı.

Barack Obama'nın Demokrat Parti'nin resmen başkan adayı olduğu ise Haziran 2008'de kesinleşti. Seçim kampanyasında "değişim" sloganını kullanan Obama, başkanlık yarışında en çok bağış elde eden lider olarak da rekor kırdı.

ABD'nin Irak'a müdahalesi öncesinde savaşa karşı sesini yükselten, Irak savaşının başından beri bunu eleştiren Obama, İranlı liderlerle de koşulsuz görüşmeden yana olduğu yaklaşımıyla eleştirilmişti.

"Rock yıldızı Obama"


Obama, siyasette parlamasıyla birlikte hem ulusal, hem de uluslararası alanda "rock yıldızı" benzetmesi yapılan bir üne ve desteğe kavuştu.

Amerikalı ünlü talk şovcu Oprah Winfrey'yi kampanyasına katan Obama'ya destek veren diğer ünlüler arasında Hollywood dünyasından George Clooney, Scarlett Johannson, Robert de Niro, Tom Hanks, Matt Damon, Halle Berry ve ünlü müzisyen Bruce Springsteen başı çekiyor.

Obama, adının sürekli "Alabama" ya da "Yo Mama" gibi yanlış söylendiği konusunda espriler yapıyor. CNN televizyonu da Obama ile El Kaide lideri Usame'nin (Bin Ladin) adlarını karıştırmış ve özür dilemişti.

Barack Obama, 1964 doğumlu ve kendisi gibi Harvard Hukuk Fakültesi mezunu olan Michelle Robinson ile evli. Çiftin, Malia (10) ve Sasha (7) adlı iki kız çocuğu bulunuyor.

Bu arada zorluklarla da karşılaşan Obama, ikinci adının "Hussein" olmasından dolayı muhafazakar çevrelerden soğuk bir tutum gördü.

Mensubu bulunduğu kilisenin rahibinin ABD'yi hedef alan radikal yorumlarından da olumsuz etkilenen Obama, bütün bu dezavantajları aşarak sonuçta partinin başkan adaylığı için gereken delege sayısına ulaştı.

ABD tarihinde başkanlığa bu kadar yaklaşan ilk siyahi aday olan Barack Obama, 4 Kasım 2008'deki seçimleri kazanarak, ilk siyahi ABD başkanı olarak tarihe geçti.
Çarşamba, Eylül 03, 2008

VEDAT YENERER' İN BİR YAZISI

"Petrol yoksa cikartma ruhsati neden vermiyorsunuz ? Degerli okurlar, gecenlerde Turkiye-Suriye sinirinda uydu verilerine gore petrol denizi oldugu iddiasini yazmistim. Yazi sonrasinda Silopi de madencilik yapan Besir Yilmaz aradi. Yazacaklarimi lutfen iyi okuyun!...Besir Yilmaz telefonda .. 'Vedat bey, gelin Silopi' de Cudi eteklerine sizi gotureyim de petrolu kendi gozunuzle gorun!..'diyerek feryat ediyordu. 'Nasıl yani!..' diye sordugumda anlatmaya basladi.. 'Biz aileden madenciyiz. İrak sinirinda yaklasik 300 km ya da bir baska deyisle yaklasik 150 milyon ton asfaltit madeni buldum.. Bu madeni bir sure resmi olarak islettikten sonra devlet 1978 yilinda kamulastiriyoruz' diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton oldugu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dunyanin neresine giderseniz gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altinda petrol vardir. Silopi 'nin alti da petrol denizidir.Yaz aylarinda etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil cayina karisir. Gelin gorun! Sadece petrol degil, burada cok zengin uranyum ve nikel madeni de var' - Nereden biliyorsunuz? 'Turkiye'deki analizlere guvenmedigim icin madenin her tarafindan ornekler alarak Almanya'ya bizzat goturdum ve analiz yaptirdim. Raporlari gonderdim size (sonuclar elimde Yatagan ve Tuncbilek''e gore iki misli rakamlar var) dunyanin en onemli uranyum madenlerinden birisi buradadir ve aktif haldedir..' Besir Yilmaz'in anlatacak o kadar cok seyi var ki makineli tufek gibi art arda siraliyor. Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum-Petrol oldugunu nereden biliyorsunuz? 'Bu bolgede Ingilizler 1967-87de petrol aramislar.Acilan kuyulardan gokyuzune dogru 100 metre kadar petrol fiskirmis. Ardindan kapatmislar ve betonlamislar. Benim madenimin yaninda da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte acalim eger beton ve civa basip tikamadilarsa bakalim ne kadar petrol fiskiracak. Donemin koyluleri arasinda hâlâ yasayan gorgu taniklari var ve petrolun 100 metre kadar fiskirdigini gorenler var. 'Besir Yilmaz konustukca pur dikkat dinlemeye devam ediyorum..' Vedat bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardir. Eger petrol yoksa bana neden petrol cikartma ruhsati vermiyorlar? Musul ve Kerkuk' un rakimi 80-100 metre civarındadir. Cudi Dagi'ndaki petrolumuz resmen İrak'a dogru akiyor ve basta İngilizler ve ABD bunu biliyor..' Besir Yilmaz bugunlerde Silopi' ye bile zor gider hale gelmiş. Devlet kamulastirilacak diye el koydugu madeni simdi Turgay Ciner 'in sahibi oldugu Park Holding'e devretmis. Durum boyle olunca, Yilmaz da dava ustune dava acmis ve yurutmeyi durdurma karari aldirmis. Eger tekrar el konulursa AIHM''ye basvuracakmis. Kisacasi madeninin pesini birakmiyor ama artik bölgedeki asiret agalari da onun pesini birakmaz hale getirilmis..Butun dava tutanaklari elimde okudukca dehsete kapiliyorum. Simdi sıkı durun... Besir Yilmaz Basbakan Tayyip Erdogan' a bu durum uzerine basvurmus ve dilekçe vermis, dilekcede aynen soyle yaziyor.. 'Burokrasi ve ceteler milletin hak ve hukukunu aramaktan bezdirmistir. Televizyonda ve basindaki konusmalarinizda 'hortumcu cetelerin ve burokrasinin ustune gidilecektir' diyorsunuz . Millet buna cok seviniyor.. 25 yildir gasp edilen madenimiz cete ve burokratlarin,anayasa, kanunlar ve insan haklari hice sayilarak ihale yolu ile peskes cekiliyor. Allah'a ve sizin yuksek adaletinize siginiyorum.' Besir Yilmaz devlet tarafindan el konulan mallarini ve bunun karsiliginda devletin verdigi parayi yaziya eklemiş.. 1- 35 km yol yaptim. 2- 500 in ton hazir cikarilmis komurum var. 3- 3,5 milyon metrekup hafriyat yapilmis. 4- Mazot tanklari. 5- Dinamit ambari. 6- Kantar ve kantar binası. Resmi olarak bana ait olan ve vergisini odedigim madenimde bugune kadar yaptigim isler ve halen bulunan demirbas ve cikarilmis maden icinde 5.800.800 TL. (Buna resmen gasp ve devlet teroru denir!) Besir Yilmaz Basbakan Erdogan'a yazdigi dilekcede devam ediyor. 'Bu para halen bankada duruyor. Buna ragmen Turkiye Komur İsletmeleri ihaleyi adamlarina ve hortumculara peskes cekiyor' Besir Yilmaz' in bu basvurusuna Basbakan Erdogan bugune kadar cevap vermemis. Besir Yilmaz'dan al ve ABD baglantili sirketlere ver. Uranyum konusu da bir baska skandal. Guneydogu resmen petrol denizi uzerinde ve Turkiye ABD Firmalarinin pesinde 'bize petrol bul' diye yalvariyor... İddialar devam ediyor: 6 muhendisin kafalari kesildi. TPİK diye Turkiye Petrolleri'nin kurdugu bir kurum yurt disina petrol arama islerine giriyor ve bugune kadar milyar dolar zarar ediyor. Besir Yilmaz diyor ki: 'Kimin hain kimin isbirlikci oldugunu anlamak cok kolay! Eger bolgede petrol yok ise neden bana petrol cikartma ruhsati verilmiyor. Ruhsat verin 800 metreden petrolu cikartmazsam ben bu ulkeyi terk ederim. MTA yillar once sondaj yapti 480 metrede su bulundu ve ardindan delici aletin ucu kirildigi icin sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacimiz yok. İzni versinler siz gorun petrol nasil fiskiracak.. ' Bu görüşmemizden bir gun sonra Besir Yilmaz tekrar aradi ve Soma'da gorevli bir mühendis ile gorusmemi isteyerek telefon numarasini verdi. Adini burada yazmak istemiyor. Mühendis ile gorusmemde daha da carpici gercekler ciktı ortaya. Alti ay kadar once Cudi daglari eteklerinde bulanan 6 insan iskeletinin ne oldugunu bilip bilmedigimi sordu. Ben de 'bilmiyorum' dedim. Mühendis ekledi 'Bu iskeletler 18 Yil once Cudi Dagi'nda kaybolan 6Turk petrol muhendisinin iskeletleri. Kafalari kesilerek oldurulmus..' Dondum kaldim. Ne diyeyim. Kendisi de mühendis oldugu icin yalan soylemiyordur diye dusundum..Ardindan devam etti.. 'Vedat bey Turkiye maden bakimindan dunyanin en zengin ulkesi. Siz Odemis yakinlarindaki Bozdag'ın dunyanin en buyuk altin rezervi olan daglarindan biri oldugunu biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse cikaramaz. Hatta bu konunun uzerine giden gazeteciler olduruldu.Ugur Mumcu ve Cetin Emec'in oldurulmeden kisa bir sure once bu madenler uzerine gittigini biliyorsunuz her halde...' İlgiyle dinledim. O kadar carpici seyler anlatti ki, yazmaya sayfalar yetmez. İddialarin hepsinin belgeli oldugunu soyleyen bu muhendis, gazete ve televizyon kanallarinda hicbir gazetecinin bu yonde bir haber yapamadigini ve milletin resmen uyutuldugunu orneklerle anlatti. Besir Yilmaz'a son sozum' Bana anlattiklarinizi Genelkurmay''a anlatiniz mi?' oldu. Aldigim cevap da aynen soyle.. ' Vedat bey her şeyi belgeleriyle birlikte bir kac kez askeri buyuklerimize anlattım ama bugune kadar bir arpa boyu> ilerleme kaydedemedik!'.. Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmis olanlar utansin!..Son sozum: 'AB ve ABD , PKK''yi bosu bosuna ozellikle bu bolgede guclendirip milletin basina bela etmedi. Bolgeye gelecek baris ortami Turkiye''yi ekonomik olarak ucuracak gelismelere gebedir!..' İlgili olacagini dusundugunuz herkese yollayin... onemli!! VATANİNİ MİLLETINİ SEVEN BU YAZİYİ HERKEZE GONDERSİN 'BİLGİ PAYLASİLDİKCA BUYUR'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
Salı, Eylül 02, 2008

GERİ DÖNÜŞ

2.5 yıldan sonra artık geri döndüm.. Evet çok uzun bir süre ama devam etmeye karar verdim.. Yeni yazılarım yarından itibaren yayımlanacaktır.. Şimdiden teşekkürler..
Pazar, Mayıs 13, 2007

HERKES MİTİNGE

Bugün 13 Mayıs anneler günü ve Alsancak Gündoğdu meydanında miting var.. Mitinge katılmak lazım değil mi?
Çarşamba, Haziran 28, 2006

:(

Pazartesi, Haziran 05, 2006

YETER ARTIK YA!! KAFAM KARIŞTI VE ZİHNEN YORULDUM!!

Artık zihnem yoruldum ya.. Arkadaşlar bana bir çaresini söyleyin ya.. YAĞMUR kafamı mahvettin ya.. Bir bulabilsem kim olduğunu herşey yoluna girecekte.. Bir öğrenebilsem..
Perşembe, Mayıs 25, 2006

KUSURA BAKMAYIN

Ya arkadaşlar kusura bakmayın bir süredir yazı yazamıyorum ama en kısa zamanda yazılarıma devam edeceğim.. Kafam biraz karışık bir düzeleyim devam edeceğim..
Çarşamba, Mayıs 10, 2006

ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN DOĞUM GÜNÜ

ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN 125nci doğum gününde başta ULU ÖNDER ATATÜRK olmak üzere onun nezdinde de bütün ŞEHİTLERİMİZİ Saygı,Sevgi ve rahmetle anıyoruz..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Cuma, Mayıs 05, 2006

GÜNDEM OLMAYAN AMA FORUMLARDA DOLAŞAN OSMİNYUM ELEMENTİ

IRAK”IN İŞGAL EDİLMESİNDEN SONRA ACABA ABD NEREYE YÖNELECEK ? SOY ve NADİR bir metal Osminyum Elementi. Simgesi Os, atom numarasi 76, atom ağırlığı 190.23 ergime noktasi 3045.0 °C, kaynama noktasi 5027.0 °C olan geci$ metali.. oda sicakliginda 22.4 g/cm3 bilinen en agir yogunluklu metal.. gümüşi renkte.. yunanca koku manasına gelen osmë'den gelir 1803’te Smithson Tenant tarafından bulunan bu metal, platin yataklarında çok zor bulunan, platin yatağının kalitesini belirleyen bir elementtir. Bu elementten son yıllarda enerji üretiminde, özellikle roket yakıtlarında had safhada faydalanılıyor. Üstelik de alternatifleri içinde en ucuza mal edilen bir ELEMENT..
Osminyum dünyada en çok nerede bulunuyor? Bildiniz. Türkiye‘de. Tahmin edilen rezerv ne kadar ? 127.000 Ton.. Sonra hangi ülke geliyor ? Bulgaristan. Onun rezervi ne kadar ? Yani Bulgaristan’ın ? 2.500 Ton. Peki sahip olduğumuz Osminyum'un değeri ne kadar ? Çok Şaşıracaksınız ! 9 Trilyon $ Türkiye'nin İç borcu 85 milyar $. Dış borcu 125 milyar $. Toplam 220 milyar $.. Elimizdeki Osminyum'un değerini tekrar ediyorum !
9 TRiLYON $ Yani toplam borcumuzun 40 kat fazlası. Önce Bor, sonra Toryum, şimdi de Osminyum.. Bilgilenmek ve bildirmek amacıyla lütfen sessiz kalmayınız..
Pekiii Batılı ülkeler tarafından içimize sokulan mütareke basınının adamları ne diyor biliyor musunuz geçenlerde?
"Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin bir ülkedir" (Cüneyt Ülsever kendi köşesinde, Mehmet Ali Birand´da Viyana´da bir seminerde bizzat gözümüzün içine bakarak söylediler). Peki kim işletecek bu madenleri ? Bu iletiyi başkalarına da göndermek bizim için bir vatandaşlık borcudur, çünkü başka TÜRKİYE YOK !!!
Üst taraf alıntıdır..
Bazı araştırmalar yaptım.. Okuduğu okul gereği kimyadan anlayan arkadaşlara sordum.. Gerçek adı osminyum değil osmiyum imiş.. Aynı zamanda doğada saf olarak bulunmuyormuş.. Bir bileşim sonucunda saf olarak elde ediliyormuş.. Aynı zamanda çok ucuz değil bayaa da pahalıymış.. Bunun yanında öneminden dolayıda dış ülkelere satılması ve ticaret amaçlı kullanılması yasakmış.. Acaba neden böyle balon şeyler üretiyorlar???
Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Perşembe, Mayıs 04, 2006

ÇOK AYIP

Türk rock müziğinin unutulmaz sanatçısı Cem Karaca’nın 2’nci ölüm yıldönümüne 5 gün kala, mezarının açılarak DNA testi yapılmasına karar verildi. Mahkeme, üçüncü eşi Feride Balkan Karaca ve 29 yaşındaki oğlu Emrah Karaca’nın, "Cem tıbben baba olamıyordu" iddiasında bulunan son eşi İlkim Karaca’ya açtığı tazminat davası üzerine bu kararı aldı.


(ÜST TARAF ALINTIDIR)

Ya insanlar ne olursa olsun bırakında mezarlarında rahat etsinler.. Para için değer mi hiç.. Sonra da biz vaz geçiyoruz.. Saygımız var filan.. Gerçekten ben zenginlerin çoğunu anlamışl değilim.. Şuana kadar zengin insanlar içinde tanıdığım en iyisi Yağmur adında Ankaralı bir kızdı.. Keşke herkes onun gibi olabilse.. Neyse arkadaşlar ya ben böyle şeyleri duynca biraz üzülüyorumda..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Perşembe, Nisan 27, 2006

TÜRK BAYRAĞI İLE İLGİLİ BÖYLE BİR ŞEYİN AKILLARA GELMESİ BİLE YANLIŞ

Ya ben böyle bir şeyi rüyamda görsem herhalde güler geçerdim.. Nasıl bir zihniyet böyle birşey düşünebilir yada dile getirebilir.. Herşeyi geçtim nasıl bir ortam böyle bir şeyin dile getirilmesine müsade edebilecek kadar ve şerefsizlerin önünü açık tutabilecek kadar rahat olabilir.. Nasıl bir hiçe saymadır ki böyle bir şey gündeme geldi.. Nasıl oldu derken oldu.. Devlet büyükleri hala uyuyor.. Şuana kadar bırakın böyle bir taslağı ciddiye alıp düşünmeyi konuşmayı bu Diyarbakırlı sayın milletvekili hakkında sert birşeyler söylenmiş olması hatta yapılmış olması gerekirdi.. Şimdi de düşünelim neden böyle birşey gündeme getirilmiş olabilir.. Aslında çok basit.. Her yerimizi her açık her zayıf noktamızdan bizi vurmaya çalışıyorlar ve gündemi sürekli tartışmalı tutmaya çalışıyorlar.. Bu da bizim en hassas olduğumuz konulardan biri tabiki.. Bizim milli değerlerimizi gündeme getirmeye çalışıyorlar.. Böyle birşeyin teklif edilemeyecek olması çok açık aslında.. TÜRK BAYRAĞI KANUNU nu sizlere aktaracağım..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Salı, Nisan 25, 2006

ŞEMDİNLİ OLAYLARINDA İNGİLİZ PARMAĞI VAR

İngiliz istihbarat birimi olan M15in bölgede faaliyette olduğu,Son zamanlar da ise, diğer toplumsal hareketlerde o bölge insanını yönlendirmede ve olayları provake etmede faal etkinlikler yaptığı Devletin istihbarat kayıtlarında mevcut.. Yine kayıtlarda ismi sıkca gecen bir şahıs var ki kendisinin PKK tarafından kullanıldığı, yine istihbarat kaynaklarında mevcut.. Olayla alakalı olarak ise E.P nin bu İngiliz teşkilatı M15 ile yakın görüşmeler içinde olduğu, kendisine, bu örgüt tarafından 700 bin Dolarlık bir maddi kaynak sağlandığı, bu kaynağın ise, Türkiyede geçtiğimiz zamanlarda bombalanan, Uluslar arası bir banka aracılığıyla kendisine teslim edildiği de yine bilinen istihbarat raporları arasındadır.. E.P bu paralarla bölgedeki çeşitli muhtarlara, sivil toplum örgütlerine, bazı belediye başkanlarına yardımlarda bulunarak, onları belli bir örgütlenmenin içerisine çekmiştir.. Bu saydığım şahısların isimleri de yine istihbarat kaynaklarında mevcuttur.. Şimdi olay anından önceye gidiyoruz.. E.P Jandarma istihbarat teşkilatı yani bizim tanıdığımız adıyla JİTEM' i arayarak, onlara bazı bilgileri kendilerine vereceği bahanesi ile görüşme talebinde bulunmuş.. Olay esnasında orada yakalanan bu askeri şahıslar ise, E.P ile görüşmek amacıyla oraya sevkedilmişlerdir.. Olayla ilgili tesbitlerime gelince; Bilinmesi gerekir ki, hiç bir gizli teşkilat üyesi, yapacağı suikastı el bombasıyla gerçekleştirmez.. Üstelik olayda kullanılan el bombaları, PKK örgüt envanterlerinde rastlanan bombalarla aynı yapım ve serilerdedir.. Eğer bu bombaları Ali Kaya adlı astsubay attıysa, o bombalar PKK dan nasıl oldu da ona ulaşabildi? Üstelik yıllarca silahlı eğitim almış olan bu şahıs, nasıl olduda öldüreceği Umut kitabevi nin sahibi Seferi Yılmaz'ı ıskaladı? Olay anında yakalanan 30 AK 933 plakalı araç, neden eylemin yapılacağı yerde değilde, 70 metre uzaklıkta bir yerdeydi? Olaydan hemen sonra,Ulusal kanallarımız bile heberi yayınlayamamışken ROJ tv nasıl hemen canlı yayına geçebildi?Yoksa onlar zaten bu olaydan haberdar ve çekim için hazır mı bekliyorlardı?Olaydan hemen sonra o kadar halk nasıl olduda kısa bir süre içinde orada toplanabilmişti? Çün ki olay detaylı bir şekilde incelendiğinde, bombalamadan hemen sonra toplanıp eyleme geçen halkın tamamının Şemdinliden olmadığı görülebilmektedir.. Pek çok yakın bölge insanı hemen o esnada nasıl orada buluşabilmiştir? Olayla ilgili veriler çok daha uzatılabilir.. Ama şu kesin ki, suikast amacında hiçbir teşkilat, merkezi kalabalığın olduğu bir yerde, el bombasıyla, üstelik gündüz vakitlerinde, kaçacağı aracı 70 metre uzağa bırakarak, Milletin gözü önünde kendini deşifre ederek bu tarz bir eyleme kalkışamaz.. Suikast yapılması planlanan Seferi Yılmaz her halukarda, kimsenin haberi bile olmadan, çok farklı şekillerde ortadan kaldırılırdı.. Gerek olayın işleyiş tarzı, gerek olay esnasında ve sonrasında yaşananlar, bunun aslında bir suikast yada bombalama eylemi olmadığı, aslında bu olayın o bölgede planlanan bir ayaklanmayı Devletin üzerine yıkarak genişletme çabalarının olduğu muhakkaktır.. Bu olayın, bir derin Devlet faaliyeti olmadığını,İ ngiliz M15 ile PKK nın bir provakatif senaryosu olduğu fikrindeyim.. Bu tür eylemlerin, çocuk oyuncağı olmadığı, bu tarz bir planlamanın hiç bir gizli teşkilatın işi olamayacağının altını çizmekte isterim.. Olayla ilgili o bölge insanının neler anlattığını, görgü tanıklarının ifadelerini merak ettim.. Bir internet sitesinde olaylar sonrası orada araştırma yapan, insan hakları derneklerinin raporuna baktım.. O raporlarda görgü tanıklarının olayla ilgili ifadeleri yer almaktaydı.. Bunları okudum, ama her bir ifade diğeriyle çelişki içerisindeydi.. birinin dediği diğerinin ifadesini yalanlar mahiyetteydi.. Ama yinede bu şahıslar için yalan söylüyorlar tabirini kullanmak istemiyorum.. Sadece toplum psikolojisinin etkisiyle olayları yanlış gördüklerini yada abarttıklarını söylemekle yetinmek istiyorum.. Şimdi bu tanıkların, olayla ilgili ifadelerine bir bakalım beraber..
Zeydan ÖZEL (Esnaf-gorgu tanigi)
“Benim dukkanim patlamanin meydana geldigi pasajin tam karsisindadir.. Ben olaydan 15 dakika once o uc kisinin pasaji arac icerisinden gozlemlediklerini gordum.. Bunlardan kuskulandim. Caktirmadan amcam oglunun dukkanina girip gozetlemeye devam ettim.. Onlar da pasaja bakiyorlardi.. Arabanin icinde uc kisi bulunuyordu. Ikisi onde biri arkada oturuyordu.. Arkada oturan sariya calan montlu kisinin elindeki siyah posetle arabadan cikip pasaja dogru yurudugunu gordum.. Ben de dukkandan cikip arabanin yanina gittim.. Elimi cebime koyup hic gormuyormus gibi orada beklemeye basladim.. Top sakalli olan beni gordu.. Bu arada surucu arabayi calistirip yavasca oradan uzaklasti.. Bu arada aracin plakasini aldim. Plaka 30.AK.933 idi.. Beyaz renkli bir Renault 19 marka arac idi.. Tekrar kendi dukkanima gittim. Birkac dakika sonra pasajin icinden buyuk bir patlama sesi geldi.. Halk patlama yerine kosarken ben de oraya dogru yoneldim.. Sariya calan montlu kisi pasajin asagisina dogru telasli bir sekilde telefonu elinde konusarak “neredesiniz su an” diyerek hizli adimlarla ilerliyordu.. Ben de o adamin arkasindan hizli bir sekilde yurudum.. Bu adam dukkan onunde bekleyen ayni araca bindi. .Ben de halka ‘bombayi patlatan bu adamdir’ dedim.. Halkta aracin onunu keserek onlari tartaklamaya basladi.. Sonrasinda resmi polisler gelerek havaya ates etmeye basladi.. Ayni zamanda polisler bu uc kisiyi ablukaya alip iki kisiyi arabaya bindirerek goturdu.. Bu arada top sakalli olan kisi olay yerinden uzaklasmaya basladi.. Ben de kendisini tanidigim icin takip ettim.. Ileride yarbay ve askerler vardi.. Ben de yarbaya yanasarak ‘yarbayim olaya karisan kisilerden bir tanesi de budur’ dedim.. Yarbay’da ‘tamam oglum yakaladik.’ Dedi.. Uc asker koluna girerek sahsi ilce jandarmaya goturdu..” Seklinde beyanda bulunmustur.. Diğer bir görgü tanığı ki bu şahıs aynı zamanda suikasti planlanan kişidir.. Bakalım onun olayla ilgili görgüleri neler;
Seferi YILMAZ (Umut Kitabevi Sahibi)
“9.11.2005 tarihinde *****huriyet caddesi Oz Ipek Pasaji Umut Kitabevi adli isyerimde uc kisi oturuyorduk. Oglen saatleriydi. Bu saatlerde genelde yemegimizi kendimiz yapar ve kitabevinin arka kisminda arkadaslarimizla yerdik. Ayni gun yemegimizi yapmistik ve yemek uzereydik. Yanimda ayni pasajda kundura saticisi olan Metin KORKMAZ ve onun amcasinin oglu Mehmet Zahir KORKMAZ vardi. Ben pasajdaki diger esnafi yemek yemek icin cagirmak uzere arka bolumden one geciyordum ki camlarin kirilma sesini duydum. Perdeyi aralayinca kendi camim oldugunu fark ettim. O esnada yerde donmekte olan el bombasini gordum. Kendimi can havliyle disari attim. Pasaj icinde benden baska kimse yoktu. Benim kapimin merdiveninden kacarak uzaklasan kumral, sariya calan montlu, orta boylu, sakalsiz bir kisinin kactigini gordum. Kacarken henuz bomba patlamamisti. Ben tam ic merdivenlerde idim. Once “yakalayin! Bomba atti, montluyu yakalayin” diye bagirdim. Bu esnada iceride patlama meydana geldi. Patlama meydana geldiginde ben halen dukkanin disinda fakat pasajin icinde idim. Kacan sahsi caddeye kadar kovaladim. Ben kovalarken patlama sesini duyan vatandaslar da pasaja dogru geliyordu. Ardindan yine kacan montluyu yakalayin diye bagiriyordum. Halk bu sahsi kovalamaya baslayinca ben patlama yerine dondum.
Şimdi bu iki görgü tanığı ve olayın iki en önemli aydınlatıcısının beyanlarına beraberce bakalım.. İlk ifadesini yazdığım Zeydan Özel, bombayı atan şahsın attıktan sonra olay yerinin uzağındaki araca doğru yürüdüğünü, aynı zamanda telefonla konuştuğunu ve bu konuşmaları duyduğunu, aynı zamanda kendisinde o şahsı araca kadar takip ettiğini ve bombayı atan budur, bunu yakalayın dediğini yazmıştık.Ama diğer bir görgü tanığı ve olayın madurlarından olduğu beyan edilen Seferi Yılmaz adamı arkasından kovaladığını,kalabalığada yakalayın bombayı, atan adam budur dediğini yine yukarda yazmıştık.Ama ilk görgü tanığı adamı araca kadar takip ettiğini, ve hızlıca oradan telefonla konuşarak uzaklaştığını söylerken, diğeri ise onu kovaladığını kalabalıktan da yardım istediğini belirtmiştir.. Şimdi,Bombalama eylemi yaptığı iddia edilen şahıs,işyeri sahibi ve kalabalık tarafından kovalanıyormuydu?Yoksa diğer tanığın belirttiği gibi telefonla konuşarak, hızlıca mı ilerliyordu? Ayrıca kaçıyorsa ki normal olarak bir kalabalığın kovaladığı kişinin hemde çok hızlı bir şekilde koşması icap eder.. Birinci tanık kaçanın telefonda neler konuştuğunu nasıl duyabildi? Diğer bir mantık dişı ifade,.ikinci tanığın; Perdeyi aralayinca kendi camim oldugunu fark ettim.. O esnada yerde donmekte olan el bombasini gordum.. Kendimi can havliyle disari attim.. Pasaj icinde benden baska kimse yoktu.. Benim kapimin merdiveninden kacarak uzaklasan kumral, sariya calan montlu, orta boylu, sakalsiz bir kisinin kactigini gordum. Kacarken henuz bomba patlamamisti. Ben tam ic merdivenlerde idim. Once “yakalayin! Bomba atti, montluyu yakalayin” diye bagirdim.. Bu esnada iceride patlama meydana geldi. Şimdi askerlik vazifelerini yapan arkadaşlarım bilirler ki,bir el bombası fünyesi çekilip atıldıktan sonra, 3 ila 6 saniye arasında patlar.. Bu vatandaşımızın, bombayı görmesi,kendisini dışarı atması,sonra atanı en ince ayrıntısına kadar teşhis etmesi, ardından bomba attı bu adamı yakalayın demesi... Bunlara inanın çocuklar bile güler.. Bomba atıldıktan sonra insanın tek şansı en fazla kendini dışarı atabilecek bir zaman bulabilmesidir.. ve o can haliyle bırakın etrafı seyredip teşhis yapmayı, insan başını yere sokacak şekil bir haleti ruhiyeye bürünür.Ben bunları defalarca yaşadığım için çok iyi biliyorum.Bu olaylar bende çok kuşku uyandırdı.Özellikle Seferi Yılmazın eski bir PKK lı oluşu, E.P ninve M15 in bölgedeki bu faaliyetleri, hep bana acabalar çağrıştırdı.. Benim bu olaydan çıkardığım sonuç ise, Seferi Yılmazın kendi işyerini gözden çıkararak, E.P VE M15 ile PKK nında güdümü ile böyle provakatif bir eylemi gerçekleştirmiş olacakları yönündedir.. Amaç ise gayet açık.. Bölgede uzun zamandır planlanan toplu isyan ve hareketlere, halkı daha da inandırıcı, Devlete karşı kinlendirici bir sebep oluşturmaktan başka bir şey değildir..
Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Pazar, Nisan 16, 2006

İRAN : NÜKLEER SİLAH AMERİKANIN ART NİYETLİ SİYASETİDİR!!

İran, nükleer silah iddalarını yalanladı.. Gerçekten İran'a helal olsun.. Geçmişi olan bir ülke olduğunu her fırsatta kanıtlıyor.. Ankara Büyükelçiliği'nin yardımıyla yapılan yayında, İran nükleer silah ile ilgili çalışmalarının olmadığını, nükleer alanda yapılan her çalışmanın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı çerçevesinde yapıldığını, İsrailin nükleer silahlarla lan çalışmalarının İslam Ülkelerini etkilediğini ve nükleer silah iddaasının Amerikanın art niyetli ve pis bir siyasi politikasının olduğunu söyledi..
Gerçi bunları zaten hemen hemen herkes biliyor ama ne fayda.. Ama genede İran'a helal olsun.. Hiç bir zaman taviz vermeden ilerliyor.. Yakında Amerika Türkiyede de nükleer silah yapılıyor derse hiç şaşmam.. Çünkü bir kaç yıl sonra nükleer enerji için nükleer çalışmalara girecek olmamız yakın gelecekde bizim de bu yalancı ve art niyetli pis siyasettin içine katılacağımız endişesi uyandırıyor..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Çarşamba, Nisan 12, 2006

HERKES BU BİLİÇTE OLSA NE KADAR GÜZEL OLUR

'Tek ulus bilinci oluşturulmadan tekil devlet yapısını korumak olanaksızdır. Çok kültürlü toplumlarda 'Birlik', ulusal devletle sağlanmış ve 'Tek ulus' ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öğe olmuştur. Toplumu oluşturan yurttaşların tek ulus çatısında toplanması, farklılıkların korunarak tekil devlete zarar vermeden birlikte yaşamanın en etkili yoludur.

Türkiye Cumhuriyeti'nin öğesi olan tek ulusun adı, Türk Ulusu'dur. Anayasa'nın Ulus anlayışı Atatürk Ulusçuluğu'na dayanmakta ve Yüce Önder'in 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir' özlü sözünde tanımını bulmaktadır.

Tanıma göre ulus, ortak çıkarlar, ortak coşkular, ortak bir dil ve ortak duyguların toplamıdır. Bu ulus anlayışı, ırksal ve dinsel öğelere değil, Anayasa'nın başlangıcında belirtildiği gibi, ulusal gurur ve övünmede, ulusal sevinç ve tasada, ulusal varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfette ortaklık ve birlikte yaşama istenci gibi değerlere dayanmaktadır.

Geçmişte yaşanan ortak acılar ve sevinçler, birlikte kazanılan zaferler, ülke ve ulus çıkarını her şeyden üstün tutma, ülkü ve amaç birliği, çağdaşlaşma yolunda verilen savaşım bu değerleri oluşturmaktadır.
Saygı ve Sevgi Dileklerimle
Cumartesi, Nisan 01, 2006

BBC YE DE BAŞLAYACAĞIM ŞİMDİ

BBC Diyarbakır olaylarından sonra Diyarbakırın bölgesel başkent olduğunu içeren bir haber yayınladı.. Bu olayları ve İstanbul da olan patlama olaylarını üstlenen TAK da kendini gösterme çabaları işinde.. PKK ya bağlı çalıştıklarını kabul ediyorlar.. Ama olmayan bir şeyin nasıl örgütü olur o da ayrı.. Bunları aslında kabul bile etmeyip PKK adı altında söylemek lazım.. Medya da sonuçta burada propaganda yapıyor..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Çarşamba, Mart 29, 2006

ACABA GERÇEKTEN ŞAŞIRTICI MI?

Şırnak'ın Silopi ilçesinde bir kurye baskın sonucu yakalanmış.. Kurye'nin üstünden PKK terör örgütünde daha önce görülmeyen ve sadece gizli servis ajanlarının kullandığı ekipmanlardan olan gizli kameralı gözlük çıkmış.. Tabii sadece gözlük değil.. Parazit yayıcı, ses değiştirici, sim şifre çözücü ve daha birçok şey.. Bunların PKK da kullanıldığının bilinmediğini ve çok şaşırdığını söyleyen terör uzmanları acaba gerçekten bilmiyorlarmıydı.. İstihbarat ile ilgili birimler bu akdar zayıflar mı? Yoksa işin gerçek yüzü böyle değil mi? Yorumu size bırakıyorum..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Cumartesi, Mart 25, 2006

EMNİYET İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI SABRİ UZUN!!

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun talimatıyla görevinden alındı.. Bana yazdığı metin çarpıcı gelmiyor aslında.. Çünkü; Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, yaklaşık üç buçuk yıldır emniyet istihbarat başkanlığını yürütüyordu. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan döneminde de istihbarat başkanlığı yapmıştı, Tantan’ın görevden alınıp yerine Rüştü Kazım Yücelen’in içişleri bakanı olarak atanmasıyla görevden alınmış, yerine Merih Kiter getirilmişti.. Aksu’nun içişleri bakanı olmasıyla birlikte Sabri Uzun tekrar emniyet istihbaratının başına getirildi.. Bana çarpıcı gelen bu noktalar..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Çarşamba, Mart 22, 2006

ARTIK SON NOKTA KONMALI

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT iddianamesi ile ilgili son nokta konmalı.. Bu konu ne kadar uzun süre gündemde kalırsa o kadar zararı olacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir.. Artık bu olayın sonuçlanması ve gerekliler hakkında açılan suç duyuruları gündeme gelerek gerekenler yapılmalıdır.. Fazla zıplayan çekirgenin ya ayaklarını keserler ve bir daha zıplamasını önlerler ya da kafasını keserler ve konuşmasını önlerler.. Artık son nokta konmalı..

Saygı ve Sevgi Dilşeklerimle..
Cumartesi, Mart 18, 2006

18 MART VE ÖNEMİ

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u almak istiyorlardı.
Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır.
300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde Çanakkale Savaşlarını anmaktayız.

Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914’de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915’de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı ordusunun karşı ateşi ile tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915’de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.Çanakkale Boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan düşmanlarımız, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalara yapılan çıkarma harekatını Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında , yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur. Sevgili arkadaşlar!Çanakkale Savaşları, Türk Tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi sahibi olmak için kaynakları mutlaka okumanızı öneriyoruz. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir.

Allah bizlere, bir daha böyle bir savaş göstermesin!

Sevgi ve Saygı Dİleklerimle..

Çarşamba, Mart 15, 2006

ŞAŞIRTICI NOKTA

Kara Kuvvetleri Komutanı'nın iddianamesi bile bana şerefsizce bir olay geldiğini söylemiştim.. Ancak şaşırtıcı bir nokta var ki bu iddianame yi Van Cumhuriyet Savcılığının hazırladığı bir nokta olması.. Van Cumhuriyet Savcısı hakkında biraz araştırma yaptım.. Van Rektörü ne haksız iddialarda bulunulduğunu söylemiştim.. Van rektörü ile çok daha detaylı bir yazıyı da yazacağım.. Van rektörü olayında 4. Ağır Ceza Mahkemsi Savcısı olan ve bu olay sonucunda Cumhuriyet savcılığına getirilen Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat SARIKAYA Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT komutanımız hakkında iddianameyi hazırlayan kişidir.. Cumhurşyet Savcısı iddianamesinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral BÜYÜKANIT' a direkt olarak ismiyle hitap edip bir saygısızlık yapmış olsada biz saygı da kusur etmeyelim.. Ama şunu söylemeliyim ki Van Rekötü olayında da bu olayda da tamamen hedef YARGI ya olan güveni azaltmak, Atatürkçü Düşünce Yapısında olan kişilerin daha iyi ve önemli yerlere gelmesini engellemek ve TSK ne olan güveni sarsmaya çalışmaktır.. Sonuç alınmayacağını bilerek böyle saçma bir iddianame hazırlamak tamamen saçmadır gibi gözükse de amaç farklıdır.. Böyle kişileri bu kadar yükselten ve aslında olayların detayı araştırıldığında oalyın başının HÜKÜMET olduğu anlaşılmaktadır.. Umarım vatandaşlarımız da bu olayları görür, gerçekleri görür ve artık herşeyin farkına varır..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Salı, Mart 14, 2006

AĞCA KİMDİR??

Mehmet Ali AĞCA, bir zamanlar devlet adına çalışmış veya devlet tarafından kullanılmış bir ülkücüdür.. Daha doğrusu ülkücüydü.. Bu açıklamaları yapan ben değil İbrahim ÇİFTÇİ dir.. Ben kouşmayı olduğu gibi yansıtayım yorum sizlere kalsın..

Bu konuda bir bilensiniz ve söyleyecekleriniz ilginç olabilin Sizce Mehmet Ali Ağca kim?
Ağca, Malatya'daki dar gelirli bir ailede yetişmiş, önce Ankara'da, sonra istanbul'da öğrencilik yapmaya çalışmış bir Anadolu çocuğudur. Buraya kadarı kesin. Ama öğrenciliğinden sonraki Ağca bir muammadır.
• O zaman muammayı çözmek için tek tek sorayım: Meselâ bazen Çakal Carlos'a özenen, bazen kendini Mesih ilân eden, gözünü kırpmadan adam vuran bir psikopat mı?
Mesih'im dediğine ilişkin haberleri okuduğumda güldüm. Ama yıllarca tek başına hücrede yatmış biri olarak onu anlayabiliyorum. Çünkü hapishane insanı kendisinden alır ve geriye akıl, irade diye bir şey bırakmaz. Ayrıca bu sırf kendisini korumak adına oluşturduğu bir davranış kalıbı da olabilir. Yani bir taktik. Düşünsenize, silah sıktığı insan dünyanın odağı. Hedef tahtası çok büyük. O yüzden böyle Mesih, Fatima gibi hikayelerle kendisine nefes alacak bir alan yaratmaya da çalışmış olabilir. Doğrusu Ağca bana göre deli değil. Ama Ağca bundan sonra da o çizdiği Ağca olmaya devam etmek zorunda. Artık başka çıkış yolu yok.
• Bu birinci yorumdu. İkinci yorum; sadece Papa davasıyla ilgili 124 değişik ifadeyi vermeyi beceren süper bir beyin?
Bir insanın bilgisi ve ona ulaşan bilgi akışı yoksa onun verdiği her ifade farklı olur. Başka başka şeyler söyleyip sürekli zaman kazanmaya çalışır. Ağca, bunu analiz edecek akla sahip olmayanların gözüne zeki görünebilir, ama asla süper bir beyin değil.• Camiada nasıl bilinirdi? Ağca'yı bizim camiada tanıyan çok yoktur. Olsa olsa bir iki kişi bilir.
• Meselâ Ağca, "Bizim çocukların" (80 darbesi yapılınca ABD'li bir subay "Bizim çocuklar başardı" demişti) çocuğu olabilir mi?
Pentagon görevlisinin kimin için "Bizim çocuklar" dediği çok açık. Ben size isim vereyim hatta: Kenan Paşa, Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya. Bunları hatırlar mısınız; 12 Eylül'den sonra her hafta sonu Antalya'da Konyaaltı'na giderlerdi. Çünkü orada gemiler vardı. Gemidekilerle görüşürler, raporlar verir, izinler alır, durum tespiti yaparlardı. Yani "Bizim çocuklar"ın adresi de ismi de belli. O yüzden birincisi ülkücülere "Bizim çocuklar" ya da "Bizim çocukların çocuğu" denmesi hakaret olur.
• Ama kontrgerilla diye de bir şey var?
Kontrgerilla farklı. Kontrgerilla tanımı literatüre Ecevit'in bir hediyesidir, ama bugün kendi bile tarif edemez. Peki kontrgerilla denilen bir yapı gerçekten var mıydı? Bunu da kimse ispat edemez. Fakat kontrgerilla denmesine neden olan bir gerçek var: O da eskinin Özel Harp'i, şimdinin Özel Kuvvetler Komutanlığı. Bunların yetiştirilmesi ve organizesinde Pentagon desteği vardır, doğru. Ama sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiyerarşisinde yer almaktadır.
• Şöyle sorayım: Türkiye'de her türlü kanunsuzluğa hakkı olan, strateji öğrencileri kullanmayı gerektiriyorsa kullanan, yargıya söz geçirmek gerekiyorsa geçiren, siyaset gerekiyorsa yapan, asan, kesen gizli bir yapı var mı yok mu?
Var. Tüm devletlerde var bu ve tarihin her döneminde de olacak.
• Ağca'yı bu yapı kullanmış olabilir mi?
"Bizim çocukların çocuğu" dediğim bu. Evet, İpekçi olayında bu dediğiniz olabilir. Ama Ağca buradan gittikten sonra artık o yapıyı da aşmış biridir.
• Meselâ KGB'nin kiralık katili mi olmuştur?
İki nedenle KGB var diyebiliriz: Doğu-Batı bloklarının çatışması bir, Ortodoks-Katolik çatışması iki. Ama sadece KGB değil, KGB'nin de içinde olduğu bir organizasyon diyelim buna.
• Bütün dünyayı Ağca'nın arasındaki servisin KGB olduğuna inandırmaya çalışan da CIA görevlisi Paul Henze'ydi. Bu sizde bir istifam uyandınyor mu?
Tabii, çünkü Henze sadece CIA'nın çok etkin bir ismi değil, aynı zamanda da Yahudi kökenli. Bana göre dünyada Yahudisiz hiçbir hareket düşünülemez. MOSSAD da Yahudi sermayesi de işin içindedir. Enteresan bir şey de Ipekçi'nin Selanik kökenli olması. Bir taşla çok kuş vurmak buna denir; çünkü bu sayede ipekçi olayında da "MOSSAD bu işi yapmaz" görüntüsü verilmiş olabilir.
• İşin içinde herkes var diyorsunuz fakat hâlâ Ağca'ya bir tanım arıyoruz: Örneğin Ağca'ya "ülkücü" demeye ne dersiniz?
Hayır, Ağca şu anda ülkücü değil.
• Ne zaman ülkücüydü?
O ilk zamanlarda.
• Meselâ İpekçi'yi öldürürken ülkücü müydü?
Hayır o zaman değil. Öğrencilik döneminde bize sempatisi olabilir. Ama başka tip bir yapı içine girip de ülkücülüğü bitirmiş, ülkücülüğü töhmet altında bırakacak, bu teşkilatı sıkıntıya sokacak hiç kimseyi biz ülkücü olarak görmeyiz. Geçmişinde bizimle olan gönül bağına tabii ki saygı duyarım, ama "eski ülkücü" lafını da kabul etmiyorum. Hep eskinin hatırına bu teşkilata zarar veren yüzlerce insan var. Eski insan olmaz; eski endüstri ürünü olur, eski fabrika imalâtı olur. Onların da kullanılma ömrü, amortisman değeri açısından baktığımızda sekiz yıldır. Sekiz yıl sonra âtıl hale gelirler ve değerleri sıfırdır. "Eski ülkücü" denilenler de aslında bu tip makineleşmiş ürünlerdir.
• Peki Ağca'nın Çatlı, Çelik, Özbey, Şener vs'le olan arkadaşlıklarını nasıl açıklıyorsunuz?
Onlar münferit arkadaşlıklar. Çatlı benim de arkadaşımdı. Bundan da gurur duyarım. Ama farklı bir alana gitmiş, benim inanç dünyamla ilişkisi kesilmişse ondan sonrası sadece benim münferit bir arkadaşım olarak kalmıştır. Bu arkadaşlığı siyasi boyutuyla yürütmek mümkün değil, şık da değil. Mahir Kaynak örneğin. Bir zamanlar DevGenç'in içindeki isimdi. Peki Mahir Kaynak'a bugün devrimci demek mümkün mü?
• Kaynak MiT'in bir görevlisi.
Görevi oymuş, yapmış.Tamam, ben de onu söylüyorum, aynı şekilde. Çatlı'yı zamanında en çok savunan benim, ama farklı teşkilatlarla, hatta milletlerarası kurumlarla ilişkileri olan insanların ülkücü olarak tarif edilmesi vicdansızlık ve insafsızlık olur. Bırakın milletlerarası boyutunu adam bugün Anavatan'a hizmet ediyor, ben ülkücüyüm diyor. DYP'de çalışıyor, ben ülkücüyüm diyor. Nasıl ülkücüsünüz siz? Ülkücülüğün bütün malzemesini kullanıp, siyasi bağı olmayan ülkücü olabilir mi?
• Çatlı için bunları sizin söylemeniz çok önemli, ama yine Ağca'ya dönersek ülkücü mü dedim, hayır diye yanıtladınız. Peki faşist mi?
Hangi manâda faşist?
• Bildiğimiz faşist?
Literatürdeki manâya uymuyor. Uyması için küçük, yeni milletleşme safhasındaki bir soya mensup olması, ona uygun da davranış geliştirmesi lâzım. Ama Hitler, Mussolini, Sırp faşizminin davranışları Ağca'da yok. O yüzden hayır, faşist de diyemeyiz.
• Terörist?
Evet, terörist olabilir.
• Buraya kadar ki konuşmamızda İbrahim Çiftçi'nin gözünden Ağca'yı dinledik. Ama şimdi sizden daha derin, daha can yakıcı bir sorunun yanıtını almalıyız. Lütfen samimi fikrinizi söyleyin: Türkiye'nin niye bir Ağca'sı oldu?
Bu sorunun yanıtı sistemde. Türkiye Cumhuriyeti'nin idari yapısı içersinde, devletin sistematiği içersinde aradığımız zaman bu sorunun yanıtı var.
• Sizin yanıtınız ne?
Ağca'nın kurbanlarını biliyoruz da peki Ağca kimin kurbanı? Ve size göre Ağca'yı kim yarattı?Sistem yarattı. Türkiye'yi şekillendiren sistem... Ağca'yı da, beni de, öbürünü de... Bu işin gerçeğine geldiğimiz zaman bunları konuşmamız lâzım. Siz beni buraya niye çağırdınız? Bir sürü İbrahim Çiftçi var, ama ben niye çağırılıyorum? Enteresan bir konuda bilirkişi konumuna geldiğim için. Niye getirildim peki bu konuma? Bu kadar eğitim almış, iyi kötü bir noktaya gelmiş, kalifiye bir insan olarak, göze batmadan hizmet etmeye ve hayatını yaşamaya çalışan bir insan konumunda olmak varken, neden herkesin aklına hep bu tip şeylerle gelen biriyim? Tabii ki bu sistemin ürünüdür bu. Böyle bir sistemden tabii ki daha bir sürü Ağca çıkar.
• Peki nedir bu sistem?
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1945 Yalta Konferası'nda üç vatandaş oturdu, dünyayı paylaştı: Roosevelt, Churchill ve Stalin. Dünyada hiçbir millet yoktur ki bizden gayrı harbe katılmadan harp galipleri tarafından paylaşılıp da kendisi tarif edilen, bir kalıba sokulan Türkiye'ye sen busun dendi ve o kalıp aynen kabul edildi.
• Yani "Ağcalar" 1945'in bir ürünü mü?
Ürünü tabii, çünkü her şey önemli ölçüde orada başladı. O kalıba girdikten sonra Türkiye'nin çıkma şansı kalmadı. Bizim devlet yöneticileri de bu tarifi aynen benimsedi ve işlerine geldi. 1980'e böyle gelindi.
• Ağca'nın daha cezası bitmeden çıkmasına neden olan, o yanlış hesabı yapan da bu sistem mi?Adaletin elbette herkese tavizsiz uygulanması lâzım. Orada hemfikiriz. Ama Ağca 3 yıl erken çıkmış, 5 yıl geç çıkmıştan ziyade bu Ağcaları oluşturmayacak yapıyı nasıl kurarız, kafayı asıl buna yormalıyız. Nasıl Ağcalar oluşmayacak veya nasıl Çiftçiler? Bu yapıyı oluşturalım ki bir daha Vatan gazetesi İbrahim Çiftçi'yi bu konuların uzmanı olarak çağırmasın. (Bu söz üzerine gülünce Çiftçi ciddi bir şekilde devam ediyor) Gülüyoruz, ama bunlar acı. Biz denek değiliz yani. Emin olun bu ülkede siyasi bir cinayet olduğu zaman benim geceleri gözüme uyku girmiyor.
• Yine beni yazacaklar diye mi?
Yazmayı da bırakın, ya alınırsam? Bahriye Üçok benim evimin arkasında öldürüldü, günlerce ben kâbus gördüm. Akın Birdal vuruldu, o da tam benim büromun arkasında. Düşünebiliyor musunuz?
• Sürekli zan altında olma hali...
Yani... Bu hoş bir şey mi bir insan açısından? İşte bence bu alanlardaki boşlukları dolduracak, insanlarda şüphe ve evhama yol açmayacak, dolayısıyla sosyal yapının tek temel dayanağı olan hukuka güveni sağlayacak bir yapıyı oluşturmalıyız. Bana göre Ağca'nın yatma çıkma hesabını değil, bu sonuca yol açan nedenleri tartışmalıyız. Gündem bu olmalı.
• Acaba hakkında bu kadar konuştuğumuz Ağca sadece mavi bir kazak görüntüsü olabilir mi? Yani "Aslında o kazağın içi boştur, Ağca sadece bir piyondur ve hiçbir hükmü olmayan koca bir sıfırdır" denebilir mi?
Kazağın içi çok boş olmasa da çok da dolu değil. Piyon olmaya gelince... Evet piyon olabilir, kullanılmıştır, o kesin. Ama ne derece, hangi ideallerle, nereye kadar kullanıldı? Bu noktada uluslararası koordinatlara bakmak lâzım.
Perşembe, Mart 09, 2006

KURTLAR VADİSİ TAM BİR PROPAGANDA!!

Kurtlar vadisi Irak filmi piyasaya çıkmadan önce tam bir reklam yapıldı ve vizyona girdiği andan itibaren rekorlar kırdı.. Türkiyede ki neredeyse 20-30 yaş arası her üç kişiden biri izledi.. Ama bu film tam bir propaganda aracı olarak kullanılmış.. Böyle bir film olmaz.. Gerçekleri gösterip TSK ni bu işteki gerçek yerini ve tutumunu göstermeye çalışacaklarını düşünürken izledim ve tam bir fiyasko ile karşılaştım.. Asıl ele alınan konudan çok Polat' ın tek başına resmen Türkiye yi kurtarışı gibi anlatılıyor.. Sanki o kişinin TSK' nin yapamadığını yapabilir gibi gösteriyor.. Vatanımız Türkiye üstünde bir çok oyun oynandı.. Bu oynanan oyunların birçoğu TSK ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin üstüneydi.. Çünkü Türkiye yi ayakta tutan temel bağ Atatürkçü Düşünce Sistemidir vu bu değerlerden de taviz vermeyen kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir.. Bu nedenle bir çok oyun oynanmaktadır ki en sonuncusu da malum Kara Kuvvetleri Komutanının adının bazı olaylara karıştırılarak kirletilmesidir.. Ama böyle bir fiyasko yok.. Bu filmden aslında birşey beklenemezdi.. Oyuncu kadrosuna, senaryo ya birçok şeye bakacak olursak aslında beklentimiz bile yanlıştı.. Gerçi daha bir çok detay da var.. En basiti cemiyetler.. Gerçekten tam bir fiyasko.. Neyse umarım herkes gerçekleri görür ve yorumunu düzgün yapar..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Çarşamba, Mart 08, 2006

ŞEREFSİZLER!! DAHA NELER DUYACAĞIZ ALLAH AŞKINA!!

Yaa ben gerçekten böyle şeyleri duymaktan tiksinmeye başladım artık.. Ne iştir anlamadım.. Türkiye Cumhuriyetinin en güvenilir kurumu olan TSK' nin bünyesindeki KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI'nın komutanı olan bir kişiye böyle bir iftirada bulunulabilir mi??? Her şeyi geçtim böyle bir iddaayı insanlar nasıl olurda görmezlikten gelebilir.. Yani nasıl tepki vermeyebilir.. Bir ülke için kritik değerleri yıkmak o ülkeyi yıkmak anlamına geldiğini herkes biliyor artık.. Kara Kuvvetleri Komutanının adını kirletmek maksadıyla böyle bir olayın gündemde manşetlerle yazılması bile büyük bir ayıptır.. Medya artık çığrından çıkmaya başladı.. Yanlış ve yalan haberler ile dolu bir medya istemiyoruz.. Astsubaylıktan subaylığa geçiş ile ilgili bir haber çıkarırlar arkasında duramazlar çünkü bilgileri olmadan balıklama atlamışlardır.. Herşeyi geçtim insanlar zengin olmak pahasına devletlerini satamazlar.. Umarım bu olay en kısa zamanda dava bile olmadan kapanır..

Sevgi ve Saygı Dileklerimle..
Pazartesi, Mart 06, 2006

AP YÜKSEK SEVİYEDE TEMAS GRUBU!! HAYIRDIR!!

Avrupa Parlamentosu Yüksek Seviyede Temas Grubu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde görüşmelerde ve incelemelerde bulunmak üzere dün akşam adaya geldi.
Adaya Larnaka Havaalanı üzerinden gelecek olan grubun yapacağı temaslar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilk kez ziyaret etmesi açısından büyük önem taşıyor.
KKTC ile ilişkilerin geliştirilmesi için Avrupa Parlamentosu tarafından geçen ay kurulan "Yüksek Seviyede Temas Grubu," gelecek 6 ayda yapılacak faaliyetlerle ilgili konuları görüşmek üzere Ocak ortalarında Strasbourg'da ilk toplantısını yapmıştı.
Fransız sağcı parlamenter Françoise Grossetete, Avrupa Parlamentosu'ndaki bütün siyasi eğilimlerin temsilcilerinin bulunduğu temas grubunun koordinatörü olarak görev yapıyor.
KKTC ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve diyalogun artırılması için çalışacak grup, temasları sırasında KKTC devlet-hükümet yetkilileri ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle görüşmelerde bulunacak, Girne bölgesinde BM Kalkınma Programı (UNDP) ile Avrupa Birliği tarafından finanse edilen projeleri yerinde inceleyecek.
Ne hikmetse haziranda ya da temmuzda da ikinci kez daha gelecekmiş....

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Çarşamba, Mart 01, 2006

MUTLU HABER! KREDİ KARTI YASASI KABUL EDİLMİŞTİR!!


"NOT: Bu yazı alıntıdır ve sadece bilgilendirme amaçlıdır.."
Kredi Kartları Yasa Tasarısı Meclis'te kabul edildi
Kredi kartı borçlarının yıllık yüzde 18 faizle ve 18 taksitte ödemesine olanak sağlayan tasarı, TBMM Genel Kurulu'nda gece yarısında kabul edilerek yasalaştı AKP ve CHP'li milletvekilleri, hükümet, tüketici kuruluşları ve bankacılar arasında sıkı pazarlıklara konu olan Kredi Kartları Tasarısı dün akşam TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı.Düzenlemeyle, 31 Ocak 2006 itibariyle icraya veya temerrüde düşmüş, icra takibi başlatılmış, bankadan borçların ödenmesi için uyarı yazısı gelenlere, borçlarını yeniden yapılandırma olanağı getirildi. İcraya da taksit Söz konusu durumdakiler, borçlarını yıllık yüzde 18 faiz ile 18 taksitte ödeyebilecek. Uyarı gelenlere ihtar metnindeki borç oranı üzerinden yapılandırmaya gidilecek. İcraya düşenlerde, icra masrafları da taksitlendirmeye tabi olacak. Yeniden yapılandırılan borcun ödenmesinde sorun çıkarsa, icra takibi tekrar başlatılacak ancak faiz, bu yasayla belirtilen yeni faiz sınırıyla belirlenecek. İcra ile borcun katlanmasının önüne geçilecek.Bankaların kredi kartlarında uygulayacağı azami faizi saptamakta Merkez Bankası yetkili kılındı. Banka, üç ayda bir akdi faizi açıklayacak. Sokakta dağıtım yok Dönem borcunun asgari ödeme tutarı, kartın alınışından itibaren ilk altı ay yüzde 10, sonraki dönemde yüzde 20'den az olamayacak. Bir kişinin tüm kredi kartlarının toplam limiti, kartın alındığı ilk yıl için toplam gelirinin iki katını, ikinci yıl ise dört katını geçemeyecek. Bankalar, kredi kartı harcamasında limit aşımında, akdi faizden başka ücret talep edemeyecek. Böylece kart limit aşım ücreti ortadan kalkacak.Bankalar alışveriş merkezi ve sokakta kart dağıtamayacak, talep gelmeden kart veremeyecek. Asgari tutar üç ayda ödenmezse kart iptal edilecek. Kredi kartı ekstre tutarına son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde itiraz edilebilecek. Kart kaybolur veya çalınırsa kart sahibi harcamanın 150 YTL'lik bölümünden sorumlu tutulacak. Bildirim yapılmamış veya ihmal varsa bu limit geçerli olmayacak. İŞTE KREDİ KARTI YASASININ GETİRDİKLERİ! TBMM Genel Kurulu'nda AKP ve CHP tarafından verilen aynı yöndeki iki önergeyle ana paraya yüzde 18 faiz uygulanacak ve 18 ay taksitle ödeme yapılacak. Kabul edilen önergeye göre, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kendisine ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış veya 31 Ocak 2006 tarihi itibariyle temerrüde düşmüş olan borçlular, 60 gün içerisinde müracaat ederek ödeme planı imzalamaları ve ilk taksiti peşin ödemeleri şartıyla kendilerine bildirilen son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yüzde 18 faiz oranı üzerinden hesap edilecek, burç tutarını icra takibi başlamış ise avukatlık ve diğer masraflarıyla ile birlikte 18 eşit taksitte ödeyecekler. Bankanın ödeme ihtarında bulunduğu tarihteki meblağ, anapara olarak kabul edilecek. Böylece borçlular, ödeme güçlüğüne düştükleri tarih ile icraya verildikleri tarih arasındaki temerrüt faizinden kurtulacak. Asgari ödemesi yapılan kredi kartının kalan borçlarına uygulanan 'akdi faiz' konusunda da tüketiciler lehine düzenlemeye gidildi. Yasada akdi faizin, bankaların son 2 ay içinde uygulayacağı akdi faiz oranının yüzde 25'ini aşamayacağı hükmü bulunuyor. Genel Kurul'da verilen önergeyle akdi faiz her ay Merkez Bankası tarafından belirlenecek. Asgari ödeme tutarı yüzde 20! Yasa, halen her banka tarafından farklı belirlenen kredi kartı borcuna ilişkin asgari ödeme tutarının yüzde 20'den az olamayacağını öngörüyor. Bankalara asgari yüzde 20'lik limit için bir yıllık geçiş süresi tanınıyor. Önerge ile 1 yıllık geçiş süresi de 6 aya indirildi. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde, kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulmayacak. Talep olmadan kredi kartı yok! Kredi kartı talep etmeyene kredi kartı verilmeyecek. Kart çıkaran kuruluşlar, kredi kartı almak isteyenlerin yasaklılık veya engel durumu, ekonomik ve sosyal durumu, aylık veya yıllık ortalama geliri, diğer kart çıkaran kuruluşlarca bu kişilere tahsis edilen kredi kartı limiti, müşteri tanı ilkeleri ile temin edilecek bilgileri dikkate alarak, yapacakları değerlendirmeye istinaden kullanım limiti tespit edecek.Kuruluşlar, kart hamilleri talep etmedikçe kredi kartı limitlerini artıramayacaklar. Kredi kartı limiti aylık gelirin iki katını aşmayacak. İlk defa kredi kartı alacakların limiti, 1 yıl süreyle aylık ortalama gelirinin 2 katını aşamayacak. Kart sahibinin talebi üzerine, üçüncü kişiler adına asıl karta bağlı ve asıl kart limitini aşmamak kaydı ile ek kredi kartı düzenlenebilecek. Kart hamilinin yaptığı işlemler nedeniyle sözleşmede yer almayan faiz, komisyon veya masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve suretle ödeme talep edilmeyecek ve kart hamilinin hesabından kesinti yapılmayacak. "Hesap özeti" BDDK tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde, kredi kartı hesap özeti düzenlenmesi, yazılı veya kart hamilinin talebi üzerine elektronik ortam veya başka etkin yollarla bildirilmesi zorunlu olacak.Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili yapacakları şikayet ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren 20 gün içinde cevaplandırmak zorunda olacak. Kredi kartıyla yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde, kart çıkaran kuruluşa başvurmak suretiyle itiraz edilebilecek. Kartını kaybeden veya çaldıran kişi yapacağı bildirimden önceki 24 saat içerisinde harcama yapılırsa 150 YTL'sinden sorumlu olacak. Kart çıkaran kuruluş, yapılacak talep ve ilgili sigorta prim bedelinin ödenmesi koşuluyla kart hamilinin 150 YTL tutarındaki sorumluluğunun sigortalanmasını sağlamakla yükümlü olacak. Kartın imza hanesi, kart sahibi tarafından imzalanacak. Üye işyerinin talep etmesi durumunda kart hamili, kartın kullanımı sırasında kimlik belgesi ibraz edecek. Harcama belgesi düzenlenmeksizin çeşitli iletişim araçları veya sipariş formu vasıtasıyla yapılan mal ve hizmet alımlarındaki hukuka aykırı kullanımlardan kaynaklanan zararlardan kart sahibi sorumlu tutulamayacak. Üye işyerleri, kart hamillerinin yapmış oldukları mal ve hizmet alımlarının bedelini, banka kartı ya da kredi kartıyla ödeme taleplerini kabul etmek zorunda olacak. Bu zorunluluk, indirim dönemlerinde de geçerli olacak. Komisyon istenmeyecek! Üye işyerleri, kart hamilinden, kartın kullanılması dolayısıyla komisyon veya benzeri bir isim altında ilave ödemede bulunmasını isteyemeyecek. Buna aykırı davranılması halinde, üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar tarafından, üye işyeri sözleşmesi feshedilecek ve 1 yıl süreyle yeni bir sözleşme yapılamayacak. Aynı kart ile aynı ödeme işlemi için birden fazla harcama belgesi düzenlenemeyecek. İşyerleri, kartın kullanımı sonucunda kart ve kart hamili ile ilgili edindikleri bilgileri, kanunla yetkili kılınan kişi, kurum ve kuruluş hariç olmak üzere kart hamilinin yazılı rızasını almadan başkasına açıklayamayacak, saklayamayacak, kopyalayamayacak. Kart çıkaran kuruluş tarafından müşterek belirlenecek. Asgari tutarın, son ödeşlar ile kart hamilleri arasında sözleşme imzalanacak. Sözleşme hükümleri ve kartın kullanımı hakkında, kart hamiline ayrıntılı bilgi verilecek. Sözleşmeler, 12 punto büyüklüğünde ve siyah harflerle yazılacak. Sözleşmede, kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı haksız şart sağlayan hükümlere yer verilmeyecek. Kart hamilinin borcu kefile bildirilmedikçe, kefil için temerrüt durumunun oluşmayacağı sözleşmede gösterilecek. Sözleşme hükümlerinde, kefilin sorumluluğunu artırıcı nitelikteki değişikliklere ve kartın kullanım limitinin yükseltilmesine ilişkin olarak kefilin ilave şartlara dair sorumluluğunun başlaması için kefilin yazılı onayı alınacak. BDDK üyeleri ve kurum çalışanları, görevleri sırasında kart hamili, kefil ve kuruluşlara ait öğrendikleri sırları kanunen açıkça yetkili olanlardan başkasına açıklayamayacak ve kendi yararına kullanamayacak. Kartlı sistem kurma, kart çıkarma veya üye işyerleri ile anlaşma yapma yetkisi olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi, aslen veya feran meslek edinerek, kartlı sistem kuramayacak, kart çıkaramayacak veya üye işyerleriyle anlaşma yapamayacak, ticaret unvanları ve her türlü belgeleriyle ilan ve reklamlarında bu işlerle uğraştıkları izlenimini yaratacak hiçbir kelime veya tabiri kullanamayacak. Kartlı sistem kurmak zorlaştırıldı. Kartlı sistem kurmak, kart çıkarmak, üye işyerleriyle anlaşma yapmak, bilgi alışverişi, takas ve mahsuplaşma faaliyetinde bulunmak isteyen kuruluşlara, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu'ndan (BDDK) izin alma şartı getiriliyor. Merkezi yurtdışında bulunan kartlı sistem kuruluşlarının, Türkiye'de şube ya da kredi kartı sistemi kurmamak, kart çıkarmamak ve üye işyeri anlaşması yapmamak kaydıyla temsilcilik açmaları, BDDK'nın iznine tabi olacak. Talepte bulunmayana kart verilemeyecek. Kart çıkaran kuruluşlar, talepte bulunmayan veya sözleşme imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde kart veremeyecek. Bu kuruluşlarca genel müdürlük veya şube haricinde kredi kartı talebi toplanabilecek yerler, BDDK'nın uygun görüşü alınarak, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği tarafından müşterek belirlenecek. Asgari tutarın, son ödeme tarihini takip eden 3 ay içinde ödenmemesi durumunda, kart hamiline yapılacak bildirimden itibaren 1 aylık sürede bu tutarın ödenmemesi ya da banka kartı ile kredi kartı kullanımından dolayı adli cezaların uygulanması halinde, ilgili kart çıkaran kuruluşlarca kart hamiline verilen kredi kartları iptal edilecek ve borcun tamamı ödeninceye kadar yeni kredi kartı düzenlenemeyecek. "Cezalar" Gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi, nakit ödeme belgesi ya da alacak belgesi düzenlemek veya bu belgelerde ne suretle olursa olsun tahrifat yapmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayanlar, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacak. Borcunu ödemeyenin kredi kartını iptal etmeyen kuruluşlar ile yasaklılık veya engel durumu, ekonomik ve sosyal durumu, aylık veya yıllık ortalama geliri dikkate alınmadan kart veren kurumlara, 2 bin ila 10 bin YTL idari para cezası verilecek. Kişinin aylık gelirinin 2 katından fazla limitte kart veren kuruma, 5 bin YTL'den az olmamak üzere, aykırılık oluşturan tutarın yüzde 1'i tutarında ceza verilecek. Hesap özetini kart sahibine ulaştırmayan, kart sahiplerinin kart kullanımıyla ilgili şikayet ve itirazlarını 20 gün içinde cevaplamayan kuruluşlara, 2 bin-10 bin YTL arasında ceza kesilecek. Kredi kartı sözleşmesi hükümleri ve kartın kullanımı hakkında kart hamiline ayrıntılı bilgi vermeyen ve kartını iptal ettirmek isteyenin sözleşmesini feshetmeyen kurumlara, 2 bin YTL'den 10 bin YTL'ye kadar, iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri, muhasebe ve finansal raporlama birimi kurmayan, her türlü kayıt, bilgi, belge, yapı ve sistemlerini denetime uygun ve hazır hale getirmeyen kurumlara, 10 bin YTL'den 50 bin YTL'ye kadar ceza verilebilecek. Gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi, nakit ödeme belgesi ya da alacak belgesi düzenlemek veya bu belgelerde ne surette olursa olsun tahrifat yapmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayanlar, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacak. Banka kartı veya kredi kartını kaybettiği ya da çaldırdığı yolunda gerçeğe aykırı beyanda bulunarak, kartı bizzat kullanan veya başkasına kullandıranlar ile bunları bilerek kullananlar, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2 bin güne kadar adli para cezasına çarptırılacak. Kredi kartı veya üye işyeri sözleşmesinde veya ek belgelerde sahtecilik yapanlar veya sözleşme imzalamak amacıyla sahte belge ibraz edenler, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek. Kart çıkaran kuruluşlar ile kart hamilleri arasında akdedilmiş sözleşmedeki faiz hesaplamasına ilişkin hükümler 3 ay, diğer hükümler ise 1 yıl içinde kanuna uygun hale getirilecek.

Pazartesi, Şubat 27, 2006

GERÇEKTEN HAKLI OLANLARIN YANINDA DURANLAR OLURSA BAZEN GÜÇSÜZLERDE BİRŞEYLER YAPABİLİRLER

Bakan Çelik'e üniversitede protesto!
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, üniversite öğrencileri tarafından "Eğitim hakkını satanlar üniversiteleri şirkete dönüştürenler, üniversitemizi terk edin. “Siz tüccarsınız burada yeriniz yok'' sloganları ile protesto edildi.
Bakan Çelik, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde düzenlenen "Globalleşme ve Eğitim Konferansı"na katıldı.Konferansın açılış konuşmasını yapan Çelik, globalleşmenin önüne geçilemez bir akarsu olduğunu belirterek, bunun eğitim alanına da yansımaları bulunduğunu söyledi.
Protesto!
Çelik, konuşmasına devam ettiği sırada bir grup öğrenci tarafından protesto edildi. Protestocu öğrenciler, "Eğitim hakkını satanlar üniversiteleri şirketlere dönüştürenler, üniversitemizi terk edin" şeklindeki tepki gösterdi.
Tepkilere aldırmadan konuşmasını sürdüren Çelik, protestoların daha da artması üzerine "Beni dinler misiniz?" şeklinde uyarıda bulundu. Bu sırada protokolde oturan Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Fuat Ercan'ın da öğrencilere destek vererek "Antidemokratik bir tavır sergiliyorsunuz. Bırakın öğrenciler tepkilerini dile getirsinler" demesi üzerine Bakan Çelik, "Siz Ankara Üniversitesi'nin kadrolu eylemcileri misiniz her yerde karşımıza çıkıyorsunuz" diyerek konuşmasını kesti ve kürsüden indi.
Daha sonra salondan ayrılarak makam aracına giden Çelik'e yönelik protestolar üniversite kampüsünden ayrılmasına kadar devam etti.
Evet arkadaşlar Bakan ÇELİK'i universiteli öğrenciler protesto ediyorsa sizce de bir durum söz konusu değilmidir.. Atalarımız "ateş olmayan yerden duman çıkmaz.." derken çok doğru söylemiş.. Ortada birşey olmasa bir bakana karşı böyle bir tutum sergilenmez.. Hadi sergilendi bunu bir doçent desteklemez.. Tabii bakan da haklı olabilir.. Şimdi gerçeklere bakalım.. Bakan ÇELİK.. Sizce de universitelileri, öğrencileri, TÜRKİYE'yi düşündüğü için mi bazı riskler alıyor yoksa kendini ve bazı üst kademedeki onun da büyüklerini ve onların çıkarlarını düşündükleri için mi?? Yani tabiki TÜRKİYE'yi düşünüyor olsaydı böyle yapmazdı.. Van rektör ü olayına da el atardı.. Ama herkesin de bildiği gibi bu protestolar haklı..
Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Perşembe, Şubat 23, 2006

KURTLAR VADİSİ IRAK - ŞAŞIRTICI

Kurtlar vadisi IRAK filminde şaşırdığım bir nokta oldu.. Filmin en başında konu olarak ele alınan 11 ÖZEL KUVVETLERE AİT TÜRK EVLADININ başına çuval geçirilmesi olayının gerçek iç yüzüne yakın bir bilginin yansıtılmaya çalışılması.. Bu herkes tarafından kolayca ulaşılabilecek bir bilgi olmasa gerek.. Tabii onlarda yeterince açık ele alamıyorlar belki ama gerçekten bu olayın herkes tarafından bilinmesi beni şaşırttı.. Yapılan telefon konuşmalarını herhalde daha ayrıntılı biliyorlardı..
Bir de cemiyetleri çok ii göstermesi dikkatimi çekti.. Aklıma direkt başrol oyuncusunun gerçek hayattaki kişiliği geldi.. Herhalde ne demek istediğimi herkes yeterince anlamıştır..

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Cuma, Şubat 17, 2006

ŞEREFSİZLER!! OLMAZ BÖYLE BİR OLAY!!

Yazılı açıklamada; bağımsızlığımızın sembolü olan Türk Bayrağı'na 10 nolu Sağlık Ocağı bahçesinde 16 şubat 2006 tarihinde yapılan çirkin saldırının, herkesi derinden yaraladığı ifade edilerek, şunlar belirtildi:
“İlimizdeki huzur ortamını bozmak ve toplumsal barışı ortadan kaldırmak isteyen çevrelerin bu gibi menfur saldırılarının amacına ulaşması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti gücünü ve meşruiyetini vatandaşlarından almaktadır. Vatandaşlarımızın ülkemizin ortak değerleri olan vatanın bölünmezliği ve milletimizin bütünlüğü konusundaki hassasiyeti ve bilinci bu gibi oyunları boşa çıkaracaktır.” Güvenlik kuvvetlerinin failleri bulup adli mercilere teslim etmek üzere gerekli çalışmaları yaptığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Olayın faillerinin yakalanması konusunda Vanlı hemşehrilerimizin güvenlik kuvvetlerine gerekli desteği vereceğinden kuşkumuz bulunmamaktadır. Bütün yurttaşlarımızın devletimize güvenmesi, bundan sonra buna benzer çirkin eylemler konusunda uyanık bulunması ve en küçük kuşkulu durumda bile güvenlik kuvvetlerini haberdar etmesi büyük önem taşımaktadır.

Kaynak : VAN (A.A)

Nasıl bir iştir bu yaa.. Şu şerefsizleri bir yakalasam gerçekten öldüreceğim.. Nasıl bir akıl bu.. Şerefsizler.. Bilgisiz cahil en azından şerefsiz.. Yüce Önder ATATÜRK bile Yunanlıları ülkemizden atarken kaldırın o bayrağı.. Bayrak devletin şerefidir diyor bunlar savaş olmadığı halde.. Kansız herifler..
(Kusura bakmayın ama bu konuya çok sinirleniyorum ve duyulmamış birşeydir ki Türkiyenin başına kaç oldu geliyor..)

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Cuma, Şubat 10, 2006

ENFLASYON YÜKSELMİŞ

Arkadaşlar duydunuz mu yeni yılda ocak ayı enflasyon oranı beklenenin üstünde çıkmış.. Vah vah vah.. Çok yazık.. Enflasyon ne zaman düştü ki şimdi yüksek çıksın.. Mum u enflasyon kriterleri içerisinde sayarsan tabiki mum fiyatı hiç artmayacaktır çünkü alan yok.. Domates ben bildim bileli artıyor ama.. hadi onu da geçtim.. Bundan on yıl önce verilen bir hak vardı.. Memurlara kira bedeli.. Tam 200 bin lira civarında verilmişti.. Ama o zaman ortalama maaş 900 bin lira idi.. Şimdi maaş 900 milyon ama hala kira bedeli 200 bin lira.. Demekki kiralar hiç artmamış.. Neyse canım.. Ben ne kadar bağırırsam bağırayım bu iş hep böyle olacak ve hep geçiştirilecek.. Allah sabır versin herkese..
Saygı ve Sevgi Dileklerimle..
Cuma, Şubat 03, 2006

ASTSUBAYLIKTAN SUBAYLIĞA GEÇİŞ

Astsubaylıktan subaylığa geçiş yasası bildiğim kadarıyla en son 2003 yılında düzenlenmiş ve 6 yıl hizmet süresini doldurmuş olmak, dört yıllık universite bitirmiş olmak, sicil notunun ortalamasının 90 ve üzeri olması ve üstleri tarafından takdir edilen biri olmak gibi koşulları olduğunu biliyorum.. Şimdi yeni yasa çıktı diye bir haber ama gerisi yok.. Haber sanki her 4 yıllık universite bitiren astsubayın subay olabileceği hakkını tanıyormuş gibi ama ayrıntı yok.. Neden bu kadar kısa ve öz geçiliyor böyle önemli haberler de bir trafik kazası dakkalarca tekrar tekrar gösteriliyor.. Bu haber ajanslarını bir türlü anlamış değilim.. Haksız mıyım ama arkadaşlar??

Saygı ve Sevgi Dileklerimle..